Karşımıza çıkan her kişi bizde iz bırakır, yapılması veya yapılmaması gerekenleri öğretir. Biraz klişe olabilir: karşımıza çıkan insan aynı zamanda bize bir şans ve bir öğretidir.
Biryerlede okudum veya duydum: “İnsan fazla olan duygusunun cezasını çekermiş”. Galiba ben de “bende çok olanın yani merhametimin cezasını” çekiyor olabilirim. Bendeki sabır da az bulunur. Çare olarak gönülden yaptığı uğraşları, insana sabretmeyi öğretiyor.
İletişimde iki tür varmış: Biri destekleyici diğeri kaydırıcı Eğer karşındakinin söylediklerine verdiğin cevap, karşı tarafı daha çok detay vermeye itiyorsa ‘destekleyici’sin. Eğer verdiğin cevap, iletişimi sana kaydırıyor, kendi deneyimine odaklanıyorsa ‘kaydırıcı’sın.
Sosyolojist Charles Derber bunu ‘narsistik iletişim’ olarak tanımlıyor. Ve ne yazık ki çoğumuzda var bu. Farketmeden de olsa, konuşma sırası bize gelince dikkati, ilgiyi kendi üzerimize çekiyoruz. Mesela bir arkadaşın sana ‘Çok yoğun günlerden geçiyorum’ diye yakınıyorsa ‘Ben de aynen! Şöyle bir şey oldu bugün…’ DEME lütfen. İletişimi kendine kaydırma. Onun yerine: ‘Neden çok yoğunsun? Neler yapman gerekiyor?’ DE. Karşındakini destekle.
Dr. Singer’ın bir araştırmasına göre karşımızdakinin hislerini anlamamızdaki engellerden biri kendi hislerimizmiş. Yani karşıdaki işini kaybettiyse ama biz hayatımızda keyifli bir zamandan geçiyorsak, karşımızdakine yeterince empati yapamıyormuşuz. Ya da karşındaki terfi aldıysa ama biz zor bir zamandan geçiyorsak karşımızdaki için yeterince sevinemiyormuşuz. Bu durumda Karşımızdaki bizimle bir deneyimini paylaşırken ona ‘Ben de aynısını hissettim’ ‘Benzerlerini yaşıyorum’ Demeye zaten gerek yok. Çünkü doğru değil. Çok büyük ihtimalle aynılarını hissetmiyorsun. Onun yerine izin verelim karşımızdaki konuşsun, hislerini, düşüncelerini anlatsın. Karşımızdakilere, çevremizdekilere destek olalım. İletişimi kaydırmayalım, İletişimi destekleyelim.
Bakış açısını değiştirmek affetmeyi kolaylaştırırmış. Kimseye ‘Neler hissettiğini çok iyi biliyorum’ deme lütfen. Çünkü karşındakinin neler hissettiğini bilemezsin.
İyi insan olmak ekstra mesai isteyen bir şey. İyiliğin fazla yüceltilmesi ve içimizdeki şeytanla anlaşmadan iyi insan olunamayacağını düşünenlerdenim.
Korku mu, sevgimi davranışa yön veren?
Geçenlerde ‘narsistik iletişim’ kurduğumu farkettim. Bir arkadaşım işini kaybettiğinde yaşadığım başka bir travmayı anlatıyor; Bir arkadaşım ailesinde sağlık sorunuyla karşılaştığında, hemen kendiminkinden örnekler veriyordum… Ne kadar hatalıyım, sadece yanında durmam yeterliydi.
“Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.” -Mevlana
Kendimi eğitiyorum ve ciddi yol alıyorum. ‘Kendini yontmayı unutma’ der Zeus… Geçen hafta yakın arkadaşlarımdan biri çocuğu gibi baktığı kedilerinden biri hasta olduğunda da, MR vs süreçlerde veteriner kliniklerde yanında oldum alerjim nüksekti ama kısa sürede geçti. Ertesi gün beni aradı ve “yanımda olman çok kıymetliydi” dedi. Sonraki günler sonuçların iyi gelmesi de içimizi daha da rahatlattı.
Ne gariptir ki birkaç ay önce en iyi arkadaşım ciddi ameliyata girerken onu göremedim, vedalaşmamız bana yazdığı helalleşme şeklinde olmuştu. O da iyi ama ama üç ay oldu göremedim. Onun istediği zamanlarda aramasını bekliyorum. Sık olmayan özel paylaşımlar yapıyorum ve ne kadar iyi geldiğini söylüyor. Karışık ruh hali ile sabırla canlı yüzyüze sohbet edeceğimiz zamanı bekliyorum. Yeter ki sağlık olsun. Beklerken anları kaçıramam, benden gitmesin isterim.
Zaman gelir gözünün içine baka baka sorarım sorularımı, alırım cevapları bazen de sessizlik en iyi cevap olur. Uzaklaşması sanki sonradan bulduğum köklerimden koparıyor gibi hissettiriyor ve bunu ona yazıyorum: Özlem, öfke, planlar projeler karıştı bende bu aralar. İçime bakarak çoğalıyorum, karşımdakine bakarsam azalırım bunu da yeni öğrendim. İçe dönükler daha iyi lidermiş ehhh fena sayılmam.
Seni anlıyorum ve senin için ne yapabilirim? soru bu yani “orkestracı lider” olabilmekte her şey, insan kalabilmek.
İletişimde insanların birbirini yanlış anlamasına neden olacak 9 farklı ihtimal bulunur.
- Düşündüğünüz,
- Söylemek istediğiniz,
- Söylediğinizi sandığınız,
- Söylediğiniz,
- Karşınızdakinin duymak istediği,
- Duyduğu
- Anlamak istediği,
- Anladığını sandığı,
- Anladığı
Daha kaç ben var acaba benden içeri, kaç bitiş, kaç başlangıç, kaç cevapsız arayışlar vs.
Ne gariptir zamanla insan yaralarından iyileşiyor, unutmam dediğimiz şeyler hafızamızdan siliniyor.
“Ömrünüzdeki sayılı anlardan biri yaşanmamış olsaydı kaderiniz nasıl olurdu?”
Yazar C. Dickens soruyor:
Kelimelerin herkes için taşıdığı ayrı yükler vardır: bugünlerin teması korku ve umut. Bilmek, hissetmek ve yapmak; ilgiyi yaratmaya, ilgiyi aksiyona dönüştürme, sürdürülebilirlik esas. Oyunda olmayan oyunu bozmasın yeter ki.
İnsanlara iyi davranmak, eleştiriye açık olmak, yanlış yaptığını kabul edebilmek, her an iletişime açık olmak ne yazık ki bazı insanlar tarafından zayıflık olarak adlandırılıyor. Ortada bir zayıflık var doğrudur. O da bunu böyle görenlerin özgüvenindedir.
Bölgesel, kültürel ve etnik geçmişiniz, çatışma ve krize nasıl tepki verdiğinizi ve nasıl iletişim kurduğunuzu etkiler.
Birbirimizi anlayamayacağımız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır. Sağlıklı iletişim için; farklılığı farkedip, saygı gösterip, hak vermek zorunda olmadan zorunda bırakmadan, yargılamadan, sadece anlamaya çalışmak bile yetiyor çoğu zaman. İletişim içinde olduğumuz farklı kültürlerle ve farklı yaş gruplarıyla, kendimizden farklı insanlarla iletişim kurabilmemiz dünya görüşümüzü genişletiyor.
İnternet ile sınırsız bilgiye ulaştığımızı sanırken yalnızca bize izin verilenle yetinmeye çalıştığımızın farkında değiliz. İletişim diyeti lazım, zihin ve mental sağlık için organik iletişim** kulağa hoş geliyor değil mi?
Ben diliyle yapılan sohbetler ve sürekli aynı konuların konuşulması beni sıkıyor ve bu ortamlardan kaçıyorum. Konuşmaktan kaçmakla kalmayıp, internet ağında yok oluyoruz. Bizi yönlendiren kim? Konfor alanımıza kadar girerek doğru bilgilere ulaşmamızı otokratik yönetimler tarafından engelleniyor hep benzer şeyler kaşımıza çıkıyor.*
İyi bir iletişimci:
- Kimi tanıdığı ile değil, kimlerin onu tanıdığı ile ilgilenir.
- Kişileri değil, durumları tartışır.
- Prensiplerinde sert, söylemlerinde yumuşaktır.
- Sosyal sermayeye, kazançtan daha çok önem verir.
- Daha az konuşur daha fazla dinler.
- Zamanı iyi yönetir.
- Kiminle hangi konuyu nasıl konuşacağını iyi bilir.
- Öğretir gibi değil destek olur nitelikte yaklaşır
- Empatiyi iyi bilir.
- Sabırlıdır.
- Vücut dilini çok iyi kullanır.
- Ses tonunu ortama göre ayarlamayı bilir.
- Kelimelerden çok onları nasıl aktardığına odaklanır.
- Gruplara bir birey ile konuşur gibi odaklı konuşur
- Çok okur.
- Gündemi takip eder.
- Olumsuz cümleyi olumlu kelimelerle anlatmakta ustadır.
- Geri bildirim vermeden önce müsaade ister.
- Statü ayırmadan herkese eşit ve saygılı davranır.
- Konuşurken tebessüm eder.
Ne dersiniz? İyi bir ilet-işimci misiniz?
*Öğreniyoruz ki, önemli olan, sosyal medya ve web sitesi içeriğine odaklanmak yerine, küresel internete veri akışını sağlayan yerel transit taşıyıcılar üzerinde yoğunlaşmak. Biz kullanıcılar için bilinmeyen bir konu! İnternet altyapısında iki grup ağ trafiği bulunuyor. Veri bu ağlar üzerinden hareket ediyor. Bunlar erişim sağlayıcılar-transit sağlayıcılar. Transit ağların yapısı bir ülkenin trafiğindeki müdahaleye maruz kalma durumunu belirlemede önemli. İnternet trafiğine müdahale etmenin ve veri trafiğini yönlendirmenin etkili yolu tüketicilere karşı sorumlu olmayan ve siyasi tepkinin dışında kalan transit ağlar üzerinden
kontrol kurmakmış. “Bize ne?” demeyelim, verilere ulaşmaya çalışan biziz!
**Kaynak : PNAS Nexus, Cilt 3, Sayı 3.
Cehenneme Övgü – Gündüz Vassaf
Şiddetsiz İletişim_Bir Yaşam Dili – Marshall Rosenberg