SAHİP-LENMEK Söylemlerine Cevabımdır. 100. Yılda Kadın Olmak

oyver

Kolay rutinleri sevmiyorum. Zoru sevmek gibi bir yapım var. Zorlanmak kolay ve herkesin tercih edeceği bir yol ve yapabileceği bir şey değil. Yarım asrı devirdim ve mücadelemden hep kendimce başarıyla çıktım. Yaş aldıkça istediğimi yapabilme özgürlüğümle, bunu da Cumhuriyet sayesinde başardım. Aklım yettiğince karar aldım ve uyguladım. Sonuçları ne olursa olsun kendim ettim kendim buldum, geliştim.

oy verKelimelerin gücüne inanırım. O sebepledir diyalogları defalarca izlemelerim, altı çizilmiş kitapları tekrar tekrar  okumalarım, sorgulamalarım hatta yazmam da  bu sebepledir.

Son birkaç hafta öncesine kadar “sahiplenmek” denildiğinde  gülümserdim, sokak hayvanlarının onları sevecek, besleyecek, koruyacak insanlara, çocuklara kavuşması gelirdi aklıma.

Şimdilerde aynı kelime kalbimize saplanan bir anlamsız hançer, kafamızı karıştıran sis bulutu, hiç sevmediğim gri alanlar oldu. En çok da biz eli ekmek tutan, çalışan, üreten, yalnız yaşayan kadınlar için gereksiz kaygı oluşturdu.

Sesimi çıkarmadan duramam. Duramam dövülen öldürülen kadınlara, okuması engellenen, çocuk yaşta evlendirilen coğrafyası kader olmuş kızlarımıza, tecavüze uğrayan ölen bebeklere hatta aynada kendi yüzme bakamam.

Ne yaşıyoruz biz? Bize ne yaşatılmak isteniyor anlayabildik mi emin değilim.

İki anlamı var sahiplenme kelimesinin  1-kendisinin olduğunu öne sürmek.

2-göz kulak olmak, korumak, sahip olmak.

Başarabiliyorsa kadın kendi kendinin sahibidir, bireydir. Bazıları için bu durum kolay olmayabilir. O zaman sahiplenecek kişi ailedir, eştir, kardeştir, komşudur, köyün büyükleridir, öğretmenidir vs.

Üniversiteyi bitirinceye kadar ailemin ekonomik desteği, mesleğimi kazandıktan sonrada devam eden sevgisi ve ilgisidir en büyük şansım, motivasyonum. Buna ilave olarak eklemek istiyorum: aile olmak için kan bağı gerekmiyor. İnsan kendi ailesini yaratabilir yaşadığı şehirde. Ailenizden uzakta olduğunuzda en yakınınızdaki iş arkadaşınızdır aileniz: Anneniz, babanız, kardeşiniz olur, merak eder sizi, arar sorar kollar…oy ver

Kendimle hep gurur duydum. Kendime sahip çıktım. Çıkamadığımda ailemin orada olduğunu bilmek bana hep güç verdi. Okuttular, bir meslek sahibi olmamı sağladılar gözleri hep üzerimde oldu. Sevgidir ve ilgidir bizi ayakta tutan.

Cumhuriyet kadını Annem bizleri kapıdan uğurlarken söylerdi: duasıdır hep kulaklarımdadır. “yol 1, maslahat 2, sen 3” üç kişisiniz derdi yani beni bana emanet etmişti.

Doksanlı yılların başı İstanbul’da kariyerime başladıktan yıllar sonra babam “Senin başardıklarını benim diyen erkek kolay başaramazdı” derdi, gururlanırdı kendince. Benim hep ne kadar mutlu, bekar, yalnız başıma ayakları üzerinde durabilen bir kadın olarak huzurlu olduğumu gördüğünde içi rahatlardı.

Mutsuz evliliklerle ömrünü geçirenleri anlayamam. Hayata bir kez geliyoruz ve her anı kıymetli. Bir çoklarının konfor alanları için kabul ettikleri mutsuz birliktelikler çoğaldı etrafımızda. Para benim hiçbir zaman ilk  önceliğim olmadı. Çok çalıştım, kazandım, çok da  harcadım. Zorlandığım zamanlar oldu motivasyonumu hiç kaybetmedim. Tanıyanlar bilir ağlak ve tembel insanları pek sevmem, dinlemem de. Kaliteli ve keyfi seven bir yapım var. Hayattan keyif almamızı  sağlayan araçlar parasız da olmuyor. Ne mutlu ki kendim kazandım, kendim harcadım ve en güzeli de yakınımdakilere  katkı yapabildim. Paylaşmak bana en çok huzur veren unsurların başında gelir.

Son zamanların moda deyimlerinden öğrendik ki kendini sevmekle başlıyor her şey. Kendini sevmeyen, kendiyle barışık olmayan başkalarını sevemez.

oy verLise mezuniyetimden bu yana tek  yaşıyorum. Üniversite için evden uzaklaşmak, kariyerime başka şehirde başlamak zor ve külfetli olsa da geçen zamanda bana kattıkları beni geliştirdikleri daha fazla.

Geçen yıllar içinde bazen dirençlerle karşılaştığımda ve insanlar tarafından hayal kırıklıkları yaşatıldığımda aklıma geldiği olmuştur:

-Acaba ailemle yaşadığım şehirde kalsam  bu kadar gelişebilecek miydim?

Hatta yeni mezun olduğumda yurtdışına yaşadığım kesintili 1.5 yıl ve evlilik sonrası tüm paydaşların bana ortak uyarısı oturma iznini yakmamam tavsiye olmuştur. Bu da gelir aklıma:

-Orada kalsaydım bu kadar bilinçli olabilir miydim? Merak ederim.

Doksanlı yılların başı henüz bilgisayarla tanışmamıştık. Yurtdışı denildiğinde belirsizlikler bilinmezlikler doluydu; internet yoktu, yurtdışına çıkmak ayrıcalıktı. Ben evlilik kararı ile ilk defa yurtdışına 21 yaşımda çıktım. 

O zamanki ben ile şimdiki ben arasında tabiki çok fark var. Kısa bir dönemde olsa yaşadığım hayal kırıklığı beni çekingen ve güvensiz yapmıştı. Ailem bana sahip çıktı sevdi sarmaladı. Bu durum uzun sürmeden silkelendim ve hayallerimi gerçekleştirmek için bir karlı kasım günü (Bunu babamın anlatımlarından defalarca dinledim) İstanbul’a geldim. Çok kısa süre anne tarafından bir akrabamızın (anne kız yaşadıkları sebebiyle seçmiştik) yanında kaldım, işe başladım. Gece  yüksek lisans okuyor gündüz tekstil firmasında Almanca ve İngilizcem ile yönetici asistanlığı yapıyor, boşluklarda bol bol ders çalışıyordum. Birkaç ay sonra ağabeyimin desteği ile büyük bir holdingde şimdiki  mesleğimi  yapmaya başladım. Çok iyi üstatlarımla onların egosuz öğretmeleri ve benim öğrenme azmimle, merakımla kısa sürede güvenlerini kazandım. Altı ayda ikinci derece imza yetkisi aldım. Sonra gelişerek başka şirketlere yine meslek üstadlarımın tavsiyesi  ve çalışkanlığımla ilerledim. Kendimi hep geliştirdim. Merak ve okumak beni tanımlayan kelimelerin başında gelir.oy ver

Çok geçmeden evimi tutabilecek kazancım oldu, on yıl içinde kendi evimi satın aldım. Böylece geçen yaklaşık otuz yıldır şehrimde İstanbul’da yalnız yaşıyorum. 

Yani diyorum ki: önce sen kendini sahiplenirsin, Anne & baban, ailen, arkadaşların, meslektaşların seni sahiplenir sonra sen onların annesi babası olursun roller değişir. Bazen de sen aileni sahiplenirsin. Son yıllarda altı yılı annemin bakımını sahiplenmem vesilesi ile bunu başarabilecek motivasyon ve güç için, mücadeleci, şefkatli, çalışkan, pes etmeyen, sabırlı  yetiştirdikleri için yine onlara minnettarım.

Yazımı hazırlarken karşıma çıkan alıntıyı aşağıda  paylaşıyorum. Biz Cumhuriyet kadınlarının evlatları olarak buraya not düşüyorum.

Sadece “insan” olabilmek için olmalı çabamız. Gerisi bir şekilde tamamlanır.

Yani sorun kadında mı erkekte mi? Şu konuda netim; bu durumu kabul eden, evinde söz hakkı olmadan oturmayı kabul etmiş hemcinslerim de bu durumdan sorumludur, vicdanen rahat olmamalıdır.

Anaerkil dönemden bu yana neden ataerkil bir zihniyeti kabul edip devam edilmiş?
Hepimiz iyi olmadan, hiçbirimiz iyi olmayacağız. O nedenle neye ihtiyacınız varsa o kişiye dönüşün!

“Şayet bir gün çaresiz kalırsanız,  bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”

Mustafa Kemal Atatürk

Kollektif bilinçle sorumluluk alarak, birbirimizi gerçekten gözlerinin içine bakarak dinleyerek, karşımızdakine saygı duyarak, sevgi tanıdıkça oluşan bir şey. Sevmek için emek harcayarak,

İhtiyacı olana şefkat göstererek, her duruma şahitlik edebilecek bilinçte kalarak,

Sessiz kalmadan, mağdurları koruyarak, destek olarak, yardımlaşarak. 

Oturduğumuz yerden ahkam kesmeden, yabancılaştırmadan, ötekileştirmeden anlamaya çalışarak, 

Bizler ve onlar diye konuşmadan, hepimiz bir olduğumuzu söyleyerek olacak.

Haklı çıkmak yada kazanmak için nelerden vazgeçtik. Haklı kalmak, insan kalmak asıl gayemiz olacak. Tabiki eylemle gerçekleştirilen umut, mucize ile taçlanacak ümidiyle oy ver…

Şeytanın Sağ Eli

“Bakire kadınlar istiyorsunuz çünkü cinsel performansınızın kıyaslanmasını istemiyorsunuz.
Edilgen ve tecrübesiz kadınlardan eş istiyorsunuz, çünkü hizmetinizi yaparken sözünüz geçsin istiyorsunuz.
Her kadın bedenine hakkınız var gibi bakıyorsunuz, sahip olduğunuz kadınlara da başka erkekler aynı şekilde bakacak diye kadınlara hayatı zehir ediyorsunuz.
Ben sana güveniyorum da çevreye güvenmiyorum diyenleriniz az değildir.
Aşağılık kompleksinin adı oluverir kıskançlık, kıskançlığı sevgi yapan geri zekalılık.
Özgür düşünen, güçlü, kişilikli kadınlardan korkuyorsunuz, çünkü ne kadar aciz olduğunuzla yüzleşmekten kaçıyorsunuz.
Bir erkek her haltı yediğinde görmezden geliyorsunuz, ama bir kadın bedenim benimdir sana ne dese adını çıkartmaktan hiç gocunmuyorsunuz.
Ahlakı kişilikte kaybettiniz, kadının bacak arasında arıyorsunuz.
Namusunuzu kadın kazandırır, nasıl bir erkek olduğunuz kadına göre ölçülür.
Utanmanız ancak karınız “namussuzluk” yaparsa olur.
Ödünüz kopar o yüzden tam bir tahakkümcüdür ruhunuz.
Faşizm sizden başlıyor, zihniyetsizliğinizden fark edin.
Sahi yaa siz erkek kalanlar, hala insan olamayanlar, cinsel organından yukarı çıkamayan kafalar, siz bu dünyada niye varsınız?
Cahillikle övünen tek canlı olmak, kendinize nasıl bir hakarettir farkında mısınız???
Beş bin yıldır Kadın; Kölenin kölesi.
Ücretli kölenin evdeki hizmetçisi.
Köylünün Namusu. Küçük Burjuva Aydınının içki sofrasında mezesi ve ilişki albümünde yeteneğinin övüncesi.
Kapitalist pazarın Cinsel metası.
Dindarın kapatması.
Tanrının Şeytanı.
Erkek Avcıların Gülü, Sözde Aşk Meleği.
Oysa o, insanı Rahminde” var edip, yaratanı ! Emzireni, Emeği ile büyüteni, yani insan toplumunun sahibi…

John Saul

Reyhan KocabalReyhan Kocabal

4 Responses
  1. Ebru Bulut

    Ayakları üzerinde durabilen bir kadınca anne olarak kızımın da “önce ben” diyebilen, ait hissetmediği hiç bir yerde kalmadan kendi yolunu çizebilen bir kadın olarak yetişebilmesi için mücadele etmeye devam edeceğim. Kaleminiz durmasın. Kadınlara ilham olsun.

  2. Canan Yılmaz

    Reyhan’cım, emeğine sağlık. Ben de her kadının kendi gücünün farkına varmasını içtenlikle diliyorum ve değişimin lokomotifinin bilinçli kadınlar olduğuna inanıyorum.

Yorumlar