Ezberler bozuldu artık ve tarih tekerrür etmiyor. Yani geçmişi anlayarak geleceği hazır hale getirmemiz yetersiz kalıyor. Bu durumda biz liderlerden beklenen strateji geliştirmek. Pandemi dönemi yazılarımda üç buçuk yıl önce (mayıs 2020’de) yeni normal ne olacak diye yazmıştım. Zaman hızlandı, gelecek geldi, yapay zeka hayatımızın daha çok içinde. Şimdilerde yeni normal öngörülemezlik olarak açıklanıyor. Biz dijital ortama doğmadık ve gerçeklik algısı bizde ağır basıyordu. Anlamamız gereken şimdi gerçeklik ve dijital dengesi, değerlerimizin bunun neresinde olduğu.
Olasılıklara alternatif senaryolarla hazırlık olarak mevcut kaynakları olabildiğince hedge ederek ilerleyebiliriz. Bunun adı strateji. Stresle yaşarken haklılığını savunabilen, adapte olmaya çalışan, yapıcı, sorumluluğunu ve hesap vermeyi üzerine alan ve bunu başarabileceğine inanan, kendini kontrol altında tutabilen entellektüel birikim sahibi olabilene “lider” deniyor.
“Görünmez olduğunuzda sizi fark edenlere tutunun.” -Charles Bukowski
Günümüzün liderleri olarak hiçbirimiz kahin değiliz. Bize düşen gerçek verilerle farklı senaryolarla olası ihtimallere mevcut kaynaklarımızla hazırlık yapmak. Bu dönemin laneti karar almak diyebiliriz. Pratikte beş yıllık planlar geçersiz. Kısa vade dündü, orta vade öğlen, uzun vade akşam dedikleri dönem çünkü gündem ve gerçeklik çok hızlı değişiyor.
Anlamamız gereken: istikrar varsa geçicidir yada zihnimiz bize oyun oynuyordur. Normal olan istikrarsızlıktır. İnsan beyni doğası gereği çatışmalardan kaçıyor. Algoritmaların öngördüğü benzerlerimizin bir araya geldiği yankı odalarından çıkabildiğimiz kadar gelecekte var olacağız.
Bu yıl 2024, kaybetmemenin konforu olacak. Haklının peşinden koşarken mutlu olmayı çoğunlukla unutuyoruz. Bazen haksız kalalım ama mutlu olalım. Ne kadar zihin sakinliği o kadar başarı ve bilgeliğin kullanımı hali. Doksanların bol kalıplı motivasyon konuşmalarını kimse dinlemiyor artık.
Yaşadığımız günlerin sorumlusu bizim nesil. Farklı olmaya, bizlere dayatılan öğretilen dünyanın kısıtlı imkanlardan daha çok almaya, daha yukarılara çıkma, daha çok tüketme öğretilerek büyüdük ve mevcut sorunları bizler yarattık. Dönemin liderleri olan bizlerden gençlerin beklediği: yeteneklerinin görülmesini, eşit ve özgürlükçü hakları önemseyen onların gözünden dünyayı anlamamız olarak basit şekilde özetlenebilir.
Ortak paydada buluşacağımız yeni bir liderlik modelini nasıl bulacağız?
Çözüm: duygusal zekamızı beslemek, farkları sevebilmek en önemlisi değerlerimizle yaşamak olmalıdır.
Liderlik için ego sahibi olmak şart: önemli olan bunu yönetebilen bir liderlik.Yeni bir orta nokta bulmalıyız. Ama nasıl?
Kimse sorumluluk almıyor; öğretmen edasıyla ve kalıplaşmış ezberlerle konuşuyoruz. Bundan kimse memnun değil.
“Konuşmuyoruz ki biz, nutuk atıyoruz. Sohbet etmiyoruz, açıklamalarda bulunuyoruz.” -JD Salinger
Şevkatli, duygusal zekası yüksek, baskıcı olmayan, fantastik bilgileri ortaya çıkarmayan ve kitlelerin değerlerini anlayan stratejik liderlere ihtiyaç var. Kolay yönetilebilir bir topluluk yok artık.
Dijital ortamda dünyaya gelen yeni nesil her şeyin kısa bir yolu olduğunu öğrendi. Amaca hizmet etmeyen kısa yol değerli olmuyor. Çok sebepli çıktının sadece bir sebebe bağlanması büyük yanılgı. Bu şekilde dünyada kabul gören bir değer üretmek mümkün değil. Kısa yolların her zaman doğru yollara ulaştırmayacağını, çabalamakla ve bilgi sahibi olarak kısa yol ile bir yere varılmayacağını kabul edilerek beyni kullanabilmek önemli artık. Bizlerin stratejik düşünüyorum diyerek çok yönlü bakabilmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Gelecek geldi ve polarizasyondan çıkma ile dünyada var olabileceğiz…
(Kaynak: Akan Abdula ve Prof. Dr. Ahmet Kasım Han sunumları fikirlerimi toparlamama yardımcı oldu, minnettarım.)
İş dünyasının üç tip çalışana ihtiyacı var
Kolaylaştırıcılar: İşi yokuşa sürmeyenler, bildiğini saklamadan elinden gelen bir şey varsa yardımcı olmaya çalışanlar.
Çözümcüler: Sadece problemleri konuşmak yerine onlara çözüm üretenler, çözüm için emeğini esirmeyenler.
“Nasıl Yaparız”cılar: Bizde olmaz deyip yeniliklere kapılarını kapatmak yerine, “bizde nasıl olur?” diyerek deneyenler, değişime kucak açanlar.İnan Acılıoğlu