Hep Karşı Olduğum Durumdur Vasatlık

Hep Karşı Olduğum Durumdur Vasatlık

Daha iyisini bilmeyene vasat yeterli gelir. Nohudun tanesi peşinde olana, tenceresi gerekmez. Rumi güzel demiş; Bak bil ki domuzların önüne inciler serilmez. Mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez. Ne fark eder ki kör insan için elmas da bir cam da… Sana bakan bir kör ise, sakın kendini camdan sanma!

Mesleki hatasızlığımın tanımı mükemmeliyetçiliktir. Yorucu ve bir o kadar da besleyici. Hep kendimi güncel tutmam gerekir: piyasalar, kanunlar, sektörler ve hatta magazin ve ölüm haberleri…

Benzer ve kopya insanlar,  kişiliğini karekterini yansıtmayan fabrikasyon mobilya mağazaları gibi aynı evler, odalar, mekanlar, kıyafetler, yüzler, konuşmalar, yazmalar yani kopyalar çağındayız.Hep Karşı Olduğum Durumdur Vasatlık

Ata sözlerimiz boşuna söylenmemiştir: “Aslan yattığı yerden belli olur” Ne kadar doğru değil mi? Özen  ve emek gösterilen her şey değerlidir. Sıradan olmamak, fark yaratabilmek, farklı gözle bakabilmek, fark atabilmek gibi. Bundan dolayıdır ki herkesin kendi hikayesi olmalı.

Ölü Ozanlar Derneği filmini izlemiş veya filmden uyarlanan kitabını büyük ihtimalle okumuşsunuzdur. Film, 1959 yılında disiplinli bir erkek yatılı okulunda, Welton Akademisi’nde geçer.
Okula yeni atanan edebiyat öğretmeni John Keating, öğrencileri şiirin büyülü dünyası ile tanıştırmaya çalışır. Aslında onları tanıştırmak istediği şey sadece edebi şiir değil; sözcüklerle sınırlı olmayan bir şiir dünyasıdır. Bir dersinde şöyle der:

“Şiiri sözcüklerle sınırlamayın. Şiir müzikte, fotoğrafta, bir yemeğin hazırlanışında, esin kaynağı olan herhangi bir şeyde olabilir. Günlük yaşantımızdaki hemen her şeyde olabilir.” ve ekler: “Ama sıradan olmamalıdır.”

Tuhaflığın gücüne inanırım. Benzerlerimi kendim gibi severim. Yaratıcılık da böyledir. Değer ve prensipleri olan, çizgisi sabit, kişiye göre değişmeyen, yapmacık olmayan, kişiliği sabit, yapmacıklığı sevemeyen, menfaate göre samimiyet göstermeyen, yalaka olmayan, esnek ve destek gösteren, net içi dışı bir, kimsenin oyuncağı olmayan yalnızlığın kıymetini bilen biriyim.

Dijitalde zamansızlık dönemindeyiz: önemli olan ve aynı zamanda düşündürebilmek, sorgulatabilmek. 

Kutup yıldızlarımız olan insan sayımız az. Şikayet çok, kültürsüzleşme çok, ahlaksızlığın da çok olduğu bir dönem yaşıyoruz. Yine de geleceğe umutla bakacak kadar ileri görüşlü,  davranacak kadar cesaretli olabilenlerden sayılırım Ya sen?

“Fırsat bulduğunda çılgınlık yapmayan insan bilge olamaz.” -Thomas Fuller

İnsan neye uzun bakarsa ona benziyormuş. Farklı tarafın olduğunu göstermezsen kimse bilemez. Duygular eninde sonunda gelir geçer. Vasatlığın altındaki çalışma şevkimiz toplumun bütün damarlarını sarmış durumda. Toplumdaki herkes kolay yoldan para kazanmak istiyor. Herkes bulunduğu şirketten şikayetçi ve memnun değil. Sözde herkes işini iyi yaptığını söylüyor (yersen tabiki).

Hep Karşı Olduğum Durumdur Vasatlık

Berbat bir iş yapış tarzımız var. Baştan savma, lakayıt, neresinden tutulursa tutulsun elde kalınan: Yapılan işin kalitesinden önce para konuşuluyor. İşin kalitesini hiçbir zaman önemsemiyor. Yapılan işin sürekli kontrol edilmesi gerekiyor. İşe özenilmiyor ve test edilmiyor. Yapılmasını beklediğimiz bir işi sormazsak o iş hiçbir zaman yapılmıyor. Karşı taraftan defalarca istenilmeden hiçbir şekilde istediğimizi elde edemiyoruz. Zamanlama konusunda berbatız. Verdiğimiz süreye/söze hiçbir zaman uymuyoruz. Özür dilemesini bilmiyoruz. Ödeme konusunda berbatız. Paramız olsa dahi borcumuzu ödemiyoruz. Benciliz! Empati yoksunuyuz. Karşımızdakini hiçbir zaman düşünmüyoruz.

Düşünce, Duygu, Eylem Üçgeni’ni unutmayın. Düşün, hisset, yap. Aslında yapacak ilk şey bakış açısını değiştirmek, sadeleşmek, eskiyi, kültürü, değerleri yok etmeden dönüşmek. Yani vasat seven olmadan elinde olan vasatı sevip daha fazlasını aramayan kişilerden olmayın. Maalesef toplumumuzun çoğunluğu bu şekilde. Sadece fakirlik sebep değildir tuğlası görülen, sıvasız, çatısız,  boyasız evlerin çokluğuna.

Bir hedefe odaklandığınızda diğer insanların ne dediklerini dikkate almayın. İnsanların %85’i hiçbir ciddi başarısı olmayan vasat kişilerdir, %14 kadarı ise belirli alanlarda ilerleme sağlayabilmiş ama vizyonu olmayan kişilerdir. Dolayısıyla yalnızca %1 kadarının söyledikleri sizin için değer ifade edebilir. Dinlemeden önce bu doğru insanları bulduğunuza emin olmalısın. Diğer insanların hakkınızda söyleyeceği hiçbir şey seni tanımlayamaz.

Herkesin sizi sevmesini değil sıra dışı olmayı hedefleyin. Steve Jobs çevresinde hiç sevilen bir insan değildi. İnsanların ezici çoğunluğu vasattır, vasat olanı normal görür ve severler. Sonradan başarılı görülen her eylem ilk başta yadırganmış, reddedilmiş ve tepki görmüştür. Ancak sonuç aldıktan sonra sizi başarılı bulacaksa insanların o noktadaki takdirlerinin herhangi bir önemi yoktur. Herkes sizi seviyorsa sıradansınızdır, yeni şeyler denemiyorsunuzdur, kendinizi zorlamıyorsunuz sınırları aşmaya çalışmıyorsunuzdur. Normal olmanın takdir edilecek bir yanı yoktur.

Farklı deneyimler ara, çeşitliliği kucakla, öğrenmeye çalıştığın konuda ilginç, tuhaf ve farklı olanı ara; yoksa yarat. Sıradan olana sıra dışı bir bakış at. Sıradan olanı sıra dışı hale getir. Bildiğin şeylere, ilk defa karşılaşıyormuş gibi bak (başlangıç zihniyetinde kal). Hep Karşı Olduğum Durumdur Vasatlık

Bildiğin yolların dışında yeni yollar ara. Daha fazlasını yapmaya çalışma. “Yoğun bir hayatın kısırlığından sakının.” Sokrates.
Bu tavsiyeyi Sokrates’ten başka kim verebilir? Batı felsefesinin kurucusu, hayatımızı anlamsız görevlerle doldurmanın kolay olduğunu fark etti. Kolaydır ama yoğunluk verimsizliğe yol açar. Sonunda birçok şeyi vasat bir şekilde yaparsınız. Bunun yerine, zamanınızı ve enerjinizi birkaç önemli şeye odaklayın.

“Sıradışı, alışılmamış şeyler söylerken sıradan sözcükler kullanılmalıdır.” -Arthur Schopenhauer

Yani herkesi aynı kelimelerle sevemeyeceğin gibi… 

Çekim Yasası 

Çekim yasasına göre her birimiz düşüncelerimizle uyum içinde olan insanları ve durumları hayatımıza çeken canlı mıknatıslarız. 

Şu anki yaşamınızı bir gözden geçirin. Etrafınızdaki insanlar, durumlar… Hepsi sizin kopamadığınız düşünce ve duygularınızla uyum içindeler değil mi? 

Çekim yasasına göre düşüncelerimiz belli hızda titreşen bir çeşit enerjidir ve enerjinin hızını, onlara eşlik eden duyguların yoğunluğu belirler. Yani heyecanımız ve duygularımız ne kadar yoğunsa, düşüncelerimizle o denli bir hızda bizden dışarı çıkıyor ve benzer insanları ve durumları hayatımıza çekiyor. 

Eğer mutluysanız pozitif insanları hayatınıza çekeceksiniz.

   Eğer çok para kazanmak istiyorsanız, harika iş ve yatırım fırsatlarını kendinize çekeceksiniz. 

Eğer orijinal fikirleriniz varsa, sizin gibi sıradan düşünmeyen insanları hayatınıza çekeceksiniz. 

Bu yüzden ne düşündüğünüze, ne hissettiğinize, ne istediğinize dikkat edin. Çünkü onlar yaşamınızı şekillendiriyorlar.

Reyhan KocabalReyhan Kocabal

 

Yorumlar