Hemdem*
Son yıllarda anda kalmayı öğrenirken bir yandan da her şeyin algı olduğunu öğrendik.
Şimdilerde ilkelerden vazgeçmeden alışkanlıklardan vazgeçerek gerçeklik kavramına kafa yormaya başladım. Bunda dijitalleşmenin rolü fazladır. Gelecekten hem gerçek hem de kurgu anlamında biraz biraz endişeliyim. Merakla öğrenerek uyum sağlamaya çalışıyorum .
Büyük olayların, büyük sözlerin olmadığı, hayatın genel akışı içinde olabildiğince sade ve zerafetle kalabilmek büyük başarı. Söylemesi kolay ancak uygulaması oldukça zahmetli.
Gerçekleri olduğu gibi paylaşabilsek hayat mükemmel bir yer olurdu değil mi?
Aslında mükemmeli göstermeye çalışıyoruz nedense. Bu hata yapmadığımız anlamına gelmiyor. Hayat tam bitti dediğimiz yerden başlıyor. Tek sınırımız olan ruhumuzla daha çok ben kalarak; sarılmanın önemi, konuşmanın önemi, göz göze bakabilmenin psikolojimize ne kadar iyi geldiğini öğrendik; tercihli yalnızlığımızın peşinden gidiyoruz.
Yaşadığımız dönem bana göre ‘birbirine gerekli ve tam da birbirinin yanında olma’ zamanı.
Zaman herkes için eşit hızda akar. Onu doğru değerlendirmek veya boşa harcamak kendi tercihimizdir. Gerçekleri keşfetmekten korkup kendimizi kandırıyoruz. Birbirimize karşı dürüst olmalıyız. Önemli olan gerçeklerle yüzleşmektir. Hislerimizle ilgili her zaman dürüst olmak için tek sebep gerçeklerdir; bu bizi güçlü yapar.
Neyi neden yaşadığımızı henüz bilmiyoruz. Yaşam bir keşfetme yolculuğu ve iyi ki de öyle.
“Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç.” Kızılderili Atasözü
Yeni başlayan bir hafta, yeni başlayan ay, yolculuklar, olaylar, yaşanan acılar veya mutluluklar sonrası şimdi ne olacak hissi beklenti, hep yeni şeyler değil midir? ‘Şimdi ne olacak?’tır bu aslında.
Başıma gelen olaylara, gerçeklere alışmak da bir yaşam gücü ve yaşamı sevmekle ilgili bir şeydir.
Siyah & beyaz hayat yok; gri olaylar ve gri insanlar var. İnsanın sadece iyi olması mümkün değil ki.
Yaşamak güzel şey ve her sabah yataktan kalkabildiğim ve sahip olduklarım için şükretmek güzel şey. Yapmakta olduğumuz ne ise yaparak, tutunduğumuz ne ise daha sıkı tutunarak birlikte olmak istediğim kişi, olay, yer, mekan, görev, proje vs ne ise daha sıkı tutanabilmektir önemli olan.
Hayat bir denge, hem fark yaratıp hem de özel hayatımız olabilir. Sormaktan çekindiğimiz soruları sormak, söylemekten çekindiğimiz cevaplardır bizi asıl büyüten dersler.
Dostoyevski tek bir cümleyle anlatmış: “Hiç olmazsa tek bir insanla, sanki kendi kendimleymişim gibi her şeyi konuşmak istiyorum.”
Acı olan bir şeyi kabul etmek zorunda kalmaktır, önemli olan. Şimdi ne yapılabilir, daha iyi nasıl hissedebilirim’i araştırarak, yapılabileceklerle en pozitif kalarak, en sağlıklı şekilde yaşamaya gayret ediyorum. Bu hayatta önemli olan gerçekçi kalabilmek.
Öğrendim ki: mantık ve kalp aynı anda olduğunda her şey daha iyi oluyor. Bildiğimiz şeyler yanılmamamıza yetmiyor; çukura düşmeyi de çukurdan çıkmayı da hep kendi başımıza öğrenmedik mi?
Seikilos Şarkısı’nın dörtlüğü buraya çok uyuyor: “Işılda henüz yaşıyorken. Gamı, tasayı at bir kenara. Yaşam dediğin böyle kısayken… Ve her şey yenik düşerken zamana.”
Hayal kurmak kolaydır. Çalışmak kolaydır. Yönetmek de kolaydır. Ama zor olan, bunları her gün her daim yapıyor olmaktır. Kariyerimde otuzlu yaşlarda ilerlerken Alman Bölge CFO’mun tavsiyesidir: ‘”Roman okumalısın Reyhan”. Galiba hayalde hep biraz eksik kaldım 🙂 ; ya şimdi?
“Her şeyi çok ciddiye alıyorum: sanki ölümsüzmüşüm gibi” Jean Paul Sartre
*Hemdem Farsça. “hem” kelimesi “birlikte”, “dem” kelimesi de “nefes” anlamına geliyor. Yani, aklına, gönlüne, nefesine yakın olan kişiyi ifade ediyor.