Covid19 bana uzaktan el salladı gitti şimdilik…
Bazen sadece durmak seyretmek gerekir. Her şeyin yerli yerine oturması, suyun yolunda akması, olması gerekenin olması, ne olursa olsun yaşamanın değerini anlamak için.
Nefesim, evim İstanbul. Son zamanlarda zorunlu gelebildiğimden daha da duygusal sonbahar ekim sonu. Açık alanda maskeli mesafeli yürüyüşler ve sağlık kontrolleri için evden çıkmalardan öteye gitmeyen sosyalleşmelerimiz. Ah Boğaziçi sana doyulmuyor, yine de kalabalıksın mesafeli yürüyebilmek için. Micheal Ende’nin Momo’sundaki satırlar geldi aklıma
“Daha çok para kazanıp, daha çok harcıyorlardı. Fakat yüzleri asıktı, yorgun ve keyifsizdiler, gözleri dostça bakmıyordu.”
Bir şeyler kalsın bizde. Hala güzel bir gökyüzüne ve hatta mavi bir denize sağlıkla bakma şansımız varken anı yaşayalım derim her zaman.
Enfeksiyon olsam da yapılan tedbir amaçlı covid testinin sonucunu beklerken düşündüm yatakta. Bu dönemde kimseden kimseye fayda yok. Her zamanki gibi kendine yatırım yapacaksın. Bağışıklık sistemini güçlendirme, maddi yeterlilik, çevre, dostlar vb.. Çember daraldı; karantinalar, yoğun bakımlar çok yakınımızda artık. Artık herkes kendi canının derdinde.
“Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak, ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek.” Kafka
Evde hasta yatarken internetten sipariş verecek kadar bile halim yoktu; titremeler üşümeler halsizlik.. Her şeyimi kendim yapmaya alışmışım bu yaşıma kadar. Kendim için bir şey istemeye pek alışkın değilim. Yakınımda bulunan yılların kapıcısının sürekli bir şeye ihtiyacın var mı diye sorması çok değerli geldi bana. Neredeyse sadece yoğurt ve meyveyle birlikte bol su ile beslendiğim üç günün sonunda ilaçların da desteğiyle kendime gelmeye başlamıştım.
Çok zaman oldu zaten az eşya, az insan yaşamayı seçmiştim. Ateşler içinde yatarken çoktan yenilenmeyi bekleyen koltuğa bakarken gülümsedim. Kendim eskimeye başladım galiba eşya nedir ki yenisi alınır, bu dönem hiç önceliğim değildi; artık hiç değil…
Enfeksiyon, covid testi üzerine bir de İzmir depremi geldi. 2020 daha neler olacak acaba? Yılın başında, üçüncü gününde yazdığım cümle şu an çok daha anlamlı geliyor bana.
…‘’Ocak ayı hiç bitmesin isterim. Yılbaşı süslemeleri, dilekleri, renkleri, eğlenceleri ışıklar hiç bitmesin…’’
Dilekler eylemlere hizmet etmedi bu yıl.
Covid test sonucunu beklerken çaresizliği hissettim. Öncesinde test sonucu pozitif çıkması hususunu hiç konuşmadık şükür sebepte kalmadı şimdilik şanslıyım. Otuz yıla yakındır hizmet aldığım Amerikan Hastanesi hasta kabulünden uğurlamaya bilgilendirmeye kadar özenli, sakin, eğitimli davranışları her zaman bende yeri ayrıdır. Rutin check-up kontrollerim dışında çok nadir hizmet almışımdır. Şükür sağlam dnalarım var. Birçoğu ile arkadaş olduğumuz doktorlarımın sabırlı sevecen bilgilendirmeleri beni her zaman tatmin etmiştir. İnsan doktoruna güvenmezse nasıl iyileşebilir değil mi?
Yaşadığımız pandemi günlerinde de virüs etkisini, ikincisini hatta üçüncüsünü geçirenler var dedi değerli doktorum. Yaşayacağız hepimiz, belirsiz bir durum. Özel sağlık poliçem ihtiyaç halinde yatarak tedavi sürecini anlaşmalı hastanelerde karşılıyordu; bunun hangi hastane olabileceği o zamanki doluluğa göre yönlendirilecekti. Belki de yer olmaz vs düşününce biraz heyecan yapmadım desem yalan olur.
Güzel olan varlıkları ve meraklarıyla İzmir depremi için beni arayan, soran, uzun süredir görmemiş olsam da, bazıları kilometrelerce uzaklarda hatta yurtdışında olsalar da gerçek dostlar, canlar iyi ki varsınız. Sağlıkla kalın. Kendimize dönerek kendimizi bularak, gözler açık kalp açık çok sağlıklı olarak…
Yine yeniden buluşacağız, birbirimize iyi gelecek işlerin içinde hep BİZ olacağız.
Noksanlık şu demektir: birbirine ait olanın henüz bir arada olmayışıdır. Martin Heidegger
Canım sevgi sevgi sevgi diyorum. Bu yaşamda en değerli olan. Insana tek kalan güzel anı ve sevgi. Güzel varlığın çok değerli. Sağlıkla sevgiler