16 No’lu Yol
Kopmadan bulurum seni….Unutulmak istememek, hatırlanmak istemek
Bir ev, içinde yaşam öldüğü anda ölmez. Evin ölümü daha uzun sürer, daha yavaş yavaş ve daha acıdır.

Ölüler susar, eşyalar konuşmaya başlar. Açılmaya başlayan çekmeceler içindekilerle birlikte başlar ölüm. Misafir için saklanan çatal- bıçak ve yemek takımları, kesme bardaklar, dantel örtüler… her şey ölür. Hiç kullanılmamış alındığı gibi hurçlarda duran çarşaflar, eğrilmiş sararmış duvardaki fotoğraflar, açılmayan radyo, çalınmayan plaklar, bakılmayan fotoğraf albümleri, banyoda hasırda el değmemiş beyaz sabunlar, evin sahibi öldükten sonra büyük acıyla ölürler. İhtiyacı olana verilen eşyalar çekmeceyle birlikte dolapla ölürler. Hiçbir şey sığamaz, valizlere, kolilere… Vaktinde özenle inci gibi dizilmiş eşyaları bozulup bozulup arabalara binip giderler.
Her şey sanki iç geçirir: duvarlar, bahçedeki ağaçlar, güller, asma dalları, bahçe kapısı bizde ölseydik der gibi.
Terkedilmiş binalar, insanlar gider, fareler gelir, binalar yok olur başka organizmalar yerleşir.
‘’Sakın kimseye bir şey anlatmayın sonra her şeyi özlemeye başlıyorsunuz’’
yazmıştı JD Solinger, Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabının sonunda. “Satılık” levhasının asılmasıyla baba evimiz, çocukluğum, anılar, insanlar sanki kapanmaya başlayan sinema perdesi.
Nereye koyacağız şimdi bunları. Asıl olan şimdiye dönmek hatırlamak anıları. Zaman mekan algısı tek başına kalır. Soyut her yer her şey: anılar, duygular, yaşanmışlıklar…
Somut olanlar geçici, eski. İnsanı her şeyden uzaklaştıran zaman yolculuğunda gördüğün şeylerin uzaklaşmaya başlaması hızlanıyor. Unuttuğunu unutma yeter ki.
‘’Alzheimer gibi sanki; anılar kaybolmaz ruhta eriyor’’ diyordu sanatçı röportajında; benzer durumdayım. Anlıyorum ki bu hayatta kaybettiğim kendi hayatıma komşu, bitişik bir hayat, iç içe geçtiği yeri, hikayeyi kaybediyor. Durum özeti, farkına varılması, durumla yüzleşme. Bir yerden kırılıyor bir yerden yeniden sarılıyoruz hayata. Sadece orada ne olduğunu düşünerek sadece yapmak için burnunun dibinde olanı, doğruyu yapmak. Birçok insanın aksine yapabilirim bunu. Soruyorum size: hayaller geleceğe sığar mı?
Çocukluğumun geçtiği oturduğumuz yerin neden cadde, sokak değilde ‘yol’ olarak adreslendiğini hala çözmüş değilim. Ne tarafa büyüyeceği beli olmayan siteler sehirleşmeler belki de…. “içerim yanıyor yar yar yaram pek derin” söylüyordu sokak müzisyenleri bugün; tesadüfün böylesi, dokundu! Eee insanız duygusalız hamdolsun.
Siz hiç sahibi ölmüş bir evde kaldınız mı? Kalmayınız. Ölmezsiniz ama çok yaralanırsınız.
“Fikirlerini değiştir ama değerlerine sadık kal; yapraklarını dök ama köklerine dokunma.”Victor Hugo

Gurbet, Duman
Şarkıyı Dinlemek İçin Tıklayabilirsiniz
Kime desem derdimi ben bulutlar
Bizi dost bildiklerimiz vurdular
Bir de gurbet yarası var hepsinden derin
Söyleyin memleketten bir haber mi var
Yoksa yarin gözyaşlarımı bu yağmurlar
İçerim yanıyor yar yar yaram pek derin
Bana nazlı yardan aman bir haber verin
Bulutlar yarime selam söyleyin
Kavuşmak gününüz yakınmış deyin
Felek yardan ayrı koyduysa bizi
Gurbet elde bir başıma neyleyim
Yardan ırak yaşanır mı söyleyin
İçerim yanıyor yar yar yaram pek derin
Bana nazlı yardan aman bir haber verin